ORADA, BİZİM KÖYÜMÜZ VAR

ORADA, BİZİM KÖYÜMÜZ VAR

Sivil Toplum Örgütleri’nin, bu ülkede devletin yapamadığı yada yetişemediği konularda, çok daha aktif olmaları gerektiğini düşünenlerdenim. Bir sivil toplum kuruluşu üyesi olarak da, uzun zamandır, elimden geldiğince, bu görevimi yapmak için çaba gösteriyorum ve göstermeye de devam edeceğim.

Şikayet eden, sorunları çözmekten ziyade sadece konuşan kişilerden her zaman nefret ettim. Bu kişiler genellikle, hem ortama negatif bir enerji verir, hem de çaba göstermek için çalışan kişilerin motivasyonunu bozar. Buna engel olmak mümkün değildir. Ancak, benim gibi aynı düşünceleri paylaşanlar ile yani “öneri getiren” ve “harekete geçenler” ile yol arkadaşlığı, her zaman tercih ettiğim bir davranış şekli haline geldi.

Neden, Köyler?

Hepimizin bildiği gibi, bir gün uyandık. Tüm köylerimiz, şehirlerin “mahallesi” oluverdi. Hayvancılık ile uğraşanlar, hayvanlarını satmak zorunda kaldılar. Tarla sahipleri, acımasız inşaatçıların tuzağına düştüler. Köy okulları kapatıldı, “taşımalı sisteme” döndü. Kısacası; köyler “lav edildi”, kendi başına bırakılan, daha çok yaş ortalaması yüksek kişilerin yaşadıkları yerlere döndü.

Kırsal Kalkınmanın temel amacı, kırsal bölgelerde yaşayan insanların yaşam kalitesini artırmak, ekonomik refahlarını yükseltmek ve sürdürülebilir bir kalkınma sağlamaktır. Bu doğrultuda, tarım ve hayvancılığın modernleşmesi, kırsal alt yapının iyileştirilmesi, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimin artırılması, yerel istihdamın teşvik edilmesi ve çevresel sürdürülebilirliğin korunması gibi unsurlar ön plana çıkıyor. Kırsal kalkınma, aynı zamanda kırsal göçü azaltarak dengeli bir bölgesel gelişime katkıda bulunmayı hedefliyor.

Doğal olarak da, köylerimizde “eğitim” pek çok açıdan en öncelikli konulardan birisi. Sadece öğrenciler için değil, aynı zamanda köyde kalan ve tarımla ilgilenmesini istediğimiz genç çiftçiler için önemli hale geliyor.

Bu düşünceler ile, bir köy bulmamız gerekiyor ve bu köye sahip çıkmamız gerekiyordu. Uzun bir araştırmadan sonra, Seferihisar-Orhanlı Köyünü, “bizim köyümüz” ilan ettik. “Doğa Temelli Ekolojik Okuryazarlık Eğitimleri”ni, ilkokul ve orta okul öğrencilerine verebilirdik.

Nasıl Bir Yol İzledik?

Ülkemizde yaşanan en temel sorunlardan birisi, bir kurumdan “izin almak”. Neden mi? Çünkü, tanıdığınız ve projenizi anlattığınız bir yöneticiyi, bir ay sonra aynı yerde bulamıyorsunuz. Eskiden bu yana devam eden “yer değiştirme politikaları” halen günümüzde de devam ediyor. Biz de buna takıldık uzun bir zaman. Orhanlı Köyü, Seferihisar’a bağlı olduğu için, önce İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne gitmek ve projemizi anlatmak zorundaydık. Projede, Sürdürülebilir Tarım Kooperatifi olarak bir önderlik yapıyorduk ancak bu projemizde, Tohumluk Vakfı, Zeytince Derneği ve Sürdürülebilirlik Yönetimi Derneği üyeleri de vardı. Hep birlikte, bu  eğitimlerin yapılması konusunda kararlıydık ve kendimizi anlatmak zorundaydık. Müdür Bey’i ikna ederek, binadan çıktığımızda hepimiz sevinçliydik. Hızla, eğitimin başlayacağı okul müdürlerinden randevu almak için, planlarımız yaptık. Bir hafta sonra, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünü aradığımızda, müdürün değiştiğini ve yeni müdürü görmemiz gerektiği söylendi. Yeniden gittik, yeniden anlattık. Hatta, projenin Kaymakamlığa gitmesi için de gerekenleri yaptık. Neyse hallettik derken, yine bir telefon aldık. Müdür Bey yeniden değişmiş. “Yok artık, bu kadar olamaz” derken, iyi haber geldi. Kaymakamlık onay verdiği için, yeniden yeni Müdürü görmemiz ve projeyi anlatmamız gerekmeyecekti.

Köyde, İlk Gün ve İlk Eğitim

Bir eğitmen olarak, eğitim vereceğim yerdeki kişilerin “demografik özelliklerini” öğrenmenin önemine inanırım. Çünkü, bu profil, eğitimin amacına ulaşmasına yardımcı olduğu kadar, kişileri anlama ve doğru iletişim kurmak için de faydalıdır. Köylerde yaşamı net olarak bilmiyorum. Bununla ilgili ciddi bir araştırma yapmak gerekiyordu. Okul Müdürleri, oldukça ilginç bir açıklamada bulundular. Artık, köylerimizde “parçalanmış yani boşanmış ailelerin çocuklarının” oldukça fazla olduğunu söylediler. Biliyorum son yıllarda, şehirlerde oldukça fazla boşanma var, bunun acısını çeken çocuklar var. Ama, bu yoğunluğun aynı şekilde köylerimizde de olabileceğini tahmin etmemiştim. Bu çocukların, aileleri şehirlere göç etmişler çalışmak için. Köyde kalan büyükler bu çocuklara bakıyorlarmış. Nasıl bakabiliyorlarsa??

İlk dersimiz 4 ve 5.ci sınıf öğrenciler ile başladı. Pırıl pırl neşeli çocuklar. Çok neşeliler, algıları çok açık, yeniliklere karşı duyarlı, soran ve sorgulayan çocuklar. Onlar ile biz de çocuk olduk, ve kendimize “doğru yerdeyiz” dedik. Aynı gün, 7 ve 8.ci sınıflarla ikinci dersimize girdik. Bu grup oldukça çarpıcıydı. Daha agresiftiler, daha hedefsizlerdi, birbirlerini olumsuz yönde etkileyen karmaşık bir gruptu. Önce korktuk, tüm eğitmenler olarak. Onlara dokunamayacağımızı, anlattıklarımızı dinletemeyeceğimizi düşündük. Sonuç olarak, bu grup yetişkin olmaya aday, kendini kanıtlamaya çalışan öğrencilerden oluşuyordu.

Eğitimler, Devam Ediyor

Bu proje, haftada iki gün olmak üzere, bir ay sürecekti. İkinci hafta bitti, üçüncü haftanın sonuna doğru yaklaşıyoruz.

Çocuk hakları treni, Atık yönetimi ve ayrıştırma, Köpekler ile temel yaşam oyunları, Dünyamız için sürdürülebilirlik, Doğayı ve toprağı anlama, Orman terapi atölyesi, Fotoğraf çekimi atölyesi, Arazi sanatı atölyesi. Veliler için; Aile içi eğitim, Kadın hakları ile ilgili seminerler

8 Nisan’da, katılan öğrencilere sertifikalarını vereceğiz. Ve daha sonra “Bizim Köy” projemizin ikinci aşamasına geçeceğiz. Bitmeyen bir inanç ile, bu köy ile gönül birlikteliğimize devam edeceğiz. Bunun bir örnek olduğuna inanıyoruz. Ve tüm sivil toplum örgüt yöneticilerine, “bir köye” sahip çıkmaları için önerilerde bulunacağız.

Şikayet eden değil, çözümün bir parçası olmak, ne dersiniz daha akılcı değil mi? 

Paylaş:

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp