ŞANTİYE’DE YAŞAMAK

ŞANTİYE’DE YAŞAMAK

Hayatın bir deneyim olduğunu biliyorum ve her deneyimi yaşamaktan da büyük zevk duyuyorum. Hani “Pupa Yelken” diye bir söz vardır, rüzgar seni nereye götürürse, “korkma, git” misali, bu hafta benim yolumda, Ulaştırma Bakanlığı tarafından inşası yapılan “Bandırma- Bursa-Yenişehir-Osmaneli Yüksek Standartlı Demiryolu Hattı Projesi (BBYO)” şantiye binalarına götürdü.

Yıllar önce, Ata’mızın bir sözü vardır “bu ülkeyi demir yolları ile öreceğiz” dediğini, hepimiz çok iyi hatırlarız. Yıl 1923’de söylenen bu söz, yıl 2025’e geldik, halen gerçekleşmemiş olsa da, adım adım ilerlemeleri görmek mutluluk verici. Kolay bir iş değil aslında, sadece demir yollarının yapımı değil mesele, bu topraklardan geçerken, yerle bir edilen “köyler, tarım alanları” olabilecektir. Ve bu alanlarda geçimini tarım ile sağlayan köylülerimizin ve çiftçilerimizin, bu nedenlerden dolayı ciddi kayıplarının olması kaçınılmazdır. Bölünen araziler, kaybedilen verimli topraklar. Bozulan düzenler, biten hayvancılık üretimi ve geri kazanılması çok zor olan  “gelir kayıpları”…

Şüphesiz, bu şantiyeye gelmeseydim, bu bölgede yaşayan insanlar ile konuşmasaydım, belki de bu konu, hiç aklıma gelmeyen bir konu olarak kalacaktı. Ne kadar önemli olduğunu, yaşayarak, duyarak deneyimlemiş oldum.

Projenin Temel Amacı

BBYO, bölgedeki ulaşımı iyileştirmeyi hedeflerken, inşaat sürecinin çevresel ve sosyal etkilerini de dikkate almaktadır. Bu kapsamda, projeden etkilenen yerel halkın geçim kaynaklarını desteklemek amacıyla “Geçim Kaynaklarının Geri Kazandırılması Programı” (GKGKP) planlanmıştır.  Bu kapsamda, kamulaştırma sürecinden olumsuz etkilenen arazi sahiplerine, kamulaştırma bedeli ödemelerinden bağımsız olarak destek sağlamayı amaçlamaktadır.

Programın içeriği, T.C. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Altyapı Yatırımları Genel Müdürlüğü (AYGM) tarafından, etkilenen bireyler, yerel muhtarlar ve bağımsız uzmanlarla yapılan görüşmeler doğrultusunda geliştirilmektedir.  Ayrıca, Proje, çevresel ve sosyal etkileri en aza indirmek için ulusal mevzuatın yanı sıra uluslararası standartlara da uyum sağlamayı taahhüt etmektedir. Bu doğrultuda, Çevresel ve Sosyal Etki Değerlendirmesi (ÇSED) raporunda belirtilen sosyal hassasiyetler göz önünde bulundurularak, BBYO-Çevre ve Sürdürülebilirlik Departmanı, yerel halkın geçim kaynaklarını yeniden kazanmalarına destek olmak için, çeşitli faaliyetler ve eğitimler düzenlemektedirler.

Proje’nin Başarısı

Aslında projenin başarısı, ülkemizin tarım politikaları ile yakın ilişki içindedir. Bu topraklardan bir tren yolu geçmemiş olsaydı bile, bu topraklarda yaşayan köylerimizde, sürdürülebilir bir tarım yine oldukça güç olacak ve benzer şekilde devam edecekti. Tek ve en önemli farklılık, oluşan bu zaiyatı telafi etmek isteyen Kalyon Grubu’na bağlı Çevre ve Sürdürülebilirlik Departmanı’nın tüm ekip üyelerinin, özverili çalışmaları ile bu alanlarda yaşayan kişiler ile daha yakın temasta bulunmuş olmaları, tarımı sürdürmeleri için destek ve alt yapı oluşturma çalışmaları hem bir farkındalık yaratabilecek, hem de birbirine yakın köy ve kooperatiflerin birbirinden güç alarak, birleşmeleri ve ortak projeler yapmalarına imkanlar sunabilmeleri ile mümkün olabilecektir.

Şantiye Kadrosu ve Çiftçi Niyeti

Konuyu iki şekilde ele almak önemli. 5 gün boyunca kaldığım şantiye de, genç bir kadro ile karşılaşmak beni şaşırttı. Şüphesiz, benim bağlantı da olduğum departman üyeleri yakın temas içindeydim. Ancak şantiye de, her bölüm için, onlarca mühendis, sosyolog, arkeolog konuya odaklanmış bir şekilde en detaylı çalışma raporları üzerinde titizlikle çalışıyorlardı. Şantiyede çalışmanın zorluklarını, ancak her halde yine şantiyelerde çalışanlar anlar diye düşünüyorum. Çünkü, bizler evlerimiz ve ofislerimiz arasında mekik dokurken, onlar kar kış demeden, prefabrik evlerinde, tek lüksleri öğlen ve akşam yemeklerinde bir araya gelerek, ya da akşam saatlerinde sosyalleşme ihtiyaçlarını karşıladıkları, televizyon seyrettikleri, iskambil-tavla- okey oynadıkları, langırt çevirdikleri “Mühendisler Odası”nda, hayattan ve çevreden “izole olmuş” şekilde yaşıyorlar. Sabah olduğunda, pencerelerinden baktıklarında genellikle, yine komşu prefabrik evin camlarına bakıyorlar. Farklı hayvanlar ile her an karşılaşmaları kaçınılmaz. Değişik tehlikeli bir “vahşi hayatta” kalıyorlar ve çalışıyorlar Çok ilginç ki, hayatlarından ya memnunlar, ya da kabullenmişler. Kalmış olduğum şantiye binası, Bursa’ya çok yakın bir yer. Çok ıssız, dağın başında daha tehlikeli yerlerde aylarca ve yıllarca çalışanlar var. Bu nedenle, “onlara selam olsun” demek istiyorum. Bu özverili çalışmaları, ülkenin refahı ve kalkınması için yaptıkları ve katlandıkları için, binlerce teşekkür ediyorum onlara…

Gelelim, yeni bir hattın içinden ya da yanından geçerek geçim kaynaklarını kaybeden çiftçilerimize ve yöre insanlarına…..

Bursa ili sizlerin de bildiğiniz gibi, coğrafi işaretli ürünlere sahip, nadir bereketli toprak alanlarımız içinde olan bir bölge… Siyah incir, armut, şeftali,kestane en bilinen meyvelerden. Domates, biber özellikle ihracat firmaları için değerli bir ürün. Diğer bölgelere göre, “su kıtlığı” daha az yaşanıyor. Çevredeki baraj ve göllerden sulama düzenli bir şekilde yapılabiliyor. Kısacası, tanınırlığı ve marka değeri yüksek bir ilimiz…

Yöre çiftçisinin durumuna bakıldığında, ülkenin diğer çiftçilerden ve kooperatiflerinden pek farkı yok. Geleneksel tarım metotları ile üretim yapılıyor, gençler tarım ile uğraşmıyor, kooperatifçilik bir iki örnek model dışında başarılı değil, bireysel kararlar alınıyor, hep şikayet eden ve birbirini suçlayan, aralarında iletişim kuramayan, tüccarın veya işletmelerin verdiği fiyatı gönülsüz kabul eden kişilerden oluşuyor.

Son Söz

Bu ülkede, tarımın daha dinamik, daha teknolojik bir alt yapı oluşturularak yeniden inşasında, sadece “ekonomik kaynakların” etkili olamayacağı çok açık. Devlete ve kurumlara güvenini kaybetmiş, teknolojiyi uygulamayı red eden, birlikte hareket etmeyi ve yaptıkları üretimi profesyonel bir düşünce ve yönetsel bakış açısı ile organize olamayan ciddi bir “üretici profili” yani “çiftçi “ile karşı karşıya olduğumuzu kabul etmek zorundayız. Bu nedenle kaynakların aktarımında, günlük kararlar yerine, uzun vadeli bölgesel iyileştirmelere gidilmesi gerekli ve zorunludur. Çiftçinin gelir kaybı, sadece tarlasından geçen demir yolu, yada başka araçlar değildir. Kendi kendilerine yaratmış oldukları “gelir kaybı”, ne yazık ki, tarımın bitmesine ve geri dönülmez bağlılıklara neden olacaktır.

Dilerim, BBYO projesi, başta birim yöneticisi Ceren Arpak ve güçlü ekibi tarafından, bu temel soruna bir çözüm sunacak güçlü bir “MODEL” sunabilir ve yaratabilir. Tekrardan kutluyorum onları…

Paylaş:

Facebook
Twitter
LinkedIn
WhatsApp